29 Aralık 2010 Çarşamba

Çöpe atılan buruşuk kağıttaki not /kuru hayaller

yarın ölsek?
bunca sıkıntının bir anlamı kalırmıydı?
yarın öleceğimizi bilsek,
daha sıkı sevişilirdi..sarılmakla kalmadan.
yarın öleceksek,
neden söylemeyiz içimizdekileri,
ve
nereden biliyoruz,
bu geceden sağ çıkabileceğimizi?
hiç ıslandık mı seninle?
bildiğinin dışında..
tamamen ıslandık mı?

silkelenip kendimize gelmeli,
çok hoşsun bunu görüyorum silkelenince,
ya sen?
hiç mi yine?
olsun bunada güleriz..
biz özel insanlarız,
en azından öyle sanıyoruz.
ve ben sanmakla kalmıyorum,
gerçekten seni seviyorum..
hiç ıslanmasakta..
kuru kuruya seviyorum işte !

F.T.

ÇIĞLIK

Hayatımın uçurtma çağında,
Uçuruldum çaresizliğin kucağına,
Yıkıp geçtiler,
Parçalayıp yem ettiler,
Yalnızlık denen yaratığa
Ben ise akıtamadım zehrimi,
Ne aldığım darbelerin sahibi,
Ne de babama.
Akıtamadım zehrimi,
Zaten bir gün öleceklerdi.


Sadece bir çığlık attım,
Toroslar çınladı,
Başka duyan olmadı.

Herkesin Kendini En Çok Acı Çeken İnsan Sanması


Çevremizdeki en üfürükten meselelerden dolayı bile intihar eşiklerinde gezinen zayıf karakterli insanların yakınmalarından anlaşılan şey. Oysa ki herkes çevresine kısa bir göz gezdirse bile görür ki kendi hâli dünyadaki bir çok insana göre çok daha iyidir.
Garibim 1500 lira maaş alıyor diye bunalımdan bunalıma düşer yok “Babam zengin olsaydı keşke”, yok “Herkesin arabası var, ben kirayı zor ödüyom” falan..
Bir de dünyadaki acı çeken insanların avukatı olan insanlar var. Bu sevgi pıtırcıkları da düşünürler düşünürler “Yav! ne kadar çok acı çeken insan var, ah yazııık!” derler.
Çözüm nedir bilinmez, ama sorun şu ki herkes Adem’in Cennetten dünya denen yere hiç inmediğini (düşmediğini) ve burada eğlenmek için bulunduğu düşüncesinde. Sanki ilahi bir ses onlara “Haydi kullarım dünya denen lunaparka hoş geldiniz, tadını çıkarın. Keyf alamadığınızda da şikayet formlarını doldurmayı unutmayın!” demiş.
Herkesin bir acı limiti vardır, senin için 1500 tl maaş intihar nedenidir, başkası için 300 tl lütuf üstü lütuftur. Paran yoksa sabahtan akşama kadar alışveriş merkezlerinde salak gibi dolaşıp durma, durma da sonra “ben acıların çocuğuyum” moduna girme.
Ha bir de hayalperestler, hayal kurmayı bırakın artık, ümitlenip durmayın. Her şeyin daha kötü olacağını hatırlayın. Her şey daha kötü olacak. Bir kaç yıl içinde bazılarınız öleceksiniz, bazılarınızın yakını ölecek, bazılarınız sevdiği kişi tarafından terk edilecek, bazılarınız hasta olacak, bazılarınız sınavlarda başarısısz olacak, bazılarınız işsiz bazılarınız da güçsüz kalacak, bazılarınız aklınıza bile gelmeyen acılara düşeceksiniz.

Ama bir de iyi yanından bakın. O zaman bile dünyanın en acılı kişisi siz olmayacaksınız ve hâlâ anın tadını çıkarabilirsiniz. "

19 Aralık 2010 Pazar

Ben ihtiyaç duyulmak istiyorum. Benim birisinin hayatında vazgeçilmez olmaya ihtiyacım var. Bütün boş vaktimi, egomu ve dikkatimi yiyip bitiricek birine ihtiyacım var. Bana bağımlı biri. Karşılıklı bağımlılık.

Chuck Palahniuk /Tıkanma

18 Aralık 2010 Cumartesi

Çocuk yanımın dadılığı


Mutsuzdum,

Çünkü çocuk yanım sürekli ağlıyordu,
Uçurtma istiyordu sanki,
Balon ve şekerlemeler,
Bir omuz arıyordu,
Uyuyup kalabileceği..
Zırıl zırıl ağlıyordu işte,
Mutsuzdum,
O' da eksik büyüyordu belli ki,
Herşeyimi O çocuk yıktı zaten,
Evimi,kentimi terk ettim,
Kendim olayım derken,
Kendimi kaybettim,
Gittikçe gittim,
Hiç bitmedi gitmelerim..
Susturamıyorum ağlıyor işte,
Korkuyla bana bakıyor,
Kan çanağı gibi gözleriyle,
Beni unutma diyor,
Biraz besle gülüşünle..
Umutlar tükenmiş bende,
O bilmiyor,
Çocuk işte anlatamıyorsun,
İlla oyun istiyor,
Kaçıp gitsen olmuyor,
Birine tutunsan olmuyor,
Yalnız kalsan;
Oyunlar en az iki kişilik..

Çorap yıkamalısın

Kimse neden söylemedi,
Sevmenin çorap yıkamak olduğunu.
Sımsıkı sarılmaların, bir sıcak yemekten önemsiz olabileceğini,
İnanmakta nedir ki?mis kokmalı çamaşırlar!
Yıkamadığım çorapların yıktıkları,
Ve lanet olası kalbimin acısı..
Çok uzaklaşmışım ben,
Sevmek nedir bilmiyorum,
Uyanmalı sabah erkenden,
Öpmek nedir ki? çay demlemeli,
İlgi omletin sarısında.
Ve ütülenmiş gömlekler aşktır aslında...


F.T.

16 Aralık 2010 Perşembe

Kabuklu TARÇIN Çayı


• Romatizmayı önler.
• Faranjite karşı direnç verir.
• Yüksek tansiyona yakalanma riskini azaltır.
• Yorgunluğu giderir.
• Gerginliği alır, sakinleştiricidir.
• Geniş spektrumlu doğal bir antibakteriyeldir.
• Deri hastalıklarına karşı direnç kazandırır.
• Bağırsaklarda nitrozamine oluşumunu engeller.
• Yoğun çalışma temposunun sebep olabileceği baş ağrılarını önler.
• Zihin yorgunluğunu giderir.
• Bağışıklık sistemini kuvvetlendirir.
• Migreni önler.

Önemli uyarı: Kabuk tarçın çayını abartılı olarak tüketmeyin. Haftada en fazla dört-beş kez tüketilebilir daha fazla tüketilmemelidir.

Dönem dönem 15-20 günlük ara verilerek tüketilmesi çok daha etkili olur. Unutmayını, hiç bir bitkisel çay alışkanlık haline getirilmemelidir. Vücudunuzu alıştırmayın. Vücudunuzu alıştırmak demek, ona ihtiyaç duyduğunuzda etkisinin daha az olabileceği anlamına gelir.

Ben kabuklu tarçınla birlikte hibisküs bitkisini karıştırıyorum, böylece içimi daha kolay oluyor,hibisküs bitkisininde ölü hücreleri temizlediği,antioksidan özelliği taşıdıgı biliniyor.

13 Aralık 2010 Pazartesi

Edepsiz Saçmalık



Gördüm ki sevgilim böyle sikimsonik bir hayata
Derin cümleler, manalı şiirler çok fazla.
Kusura bakma saçmalayacağım biraz
Üzerine sıçramasın, az çekil kenara.

Ben üzülüyorum, sen üzülme.
Çünkü ben, aşkın hükümlerini yerine getiriyorum.
Mütemadiyen ağlıyorum, çünkü aşk yüzüme vurdu
Çünkü aşk, üvey annem gibi biraz.
Gözlerin her geçen gün derime işliyor kendini az az
Gözlerin; birinci kalite cinayet materyali.
Zaten bana da bu yakışır,
Zaten bir şair ölecekse, adı intiharlara karışır.

Ben bugün siyanür içeceğim biraz,
Bunu ben demedim, gözlerin emretti.
Gözlerin emrederse ben ülkemi satarım
Gözümü kırpamam, gözlerinde kaldılar, yoklar
Onurumla beraber...
Aşk insanı onursuz kılar, bunu da çok güzel öğrendim.
Ben seni şimdi küfürlere karıştırıp, bolca teşekkür ederim.


//Dedde.

8 Aralık 2010 Çarşamba

İlknur abla

Henüz pek gelişmemişti,yaşadığımız semt o dönemlerde..
Herkes aynı gibiydi ve herkes birbirini tanırdı.
Kadınların çok azı çalışır ve dedikoduya bol zamanları olurdu,ama bizim evimizin bahçesinde daha hoş sohbetler yapılırdı.Misafirimiz hiç eksik olmazdı.
O misafirler içinde,hep görmek istediğim biri vardı,pek gelmezdi bize.Hatta kimseye gitmez,sürekli çalışırdı.İlknur abla bir evin en büyük kızıydı.Babası ölünce okuldan alınmış,çalışmaya başlamıştı.Babasının ölümü ve okuldan ayrılmasıyla bir anda büyük bir kadın olmuştu sanki.Halbuki henüz 17 yaşındaydı.Makyaj yapmaya,topuklu ayakkabılar giymeye,eve geç saatlerde gelmeye başlamıştı.Annesi sürekli bunlardan şikayet eder, ve herkesin içinde Onu aşagılardı.İlknur ablaya herkes nasihatlerde bulunur,genç kızların daha dikkatli olmasını gerektiğini söyler,kimiside kızlarının onunla arkadaşlık etmesini engellerdi.
Ben onu çok severdim,annemde öyle...
O bunu bilir ve nadirende olsa vakit ayırıp bize gelirdi,annemle dertleşir,benimlede oyunlar oynardı.Bazı ödevlerimde yardımcı olur,çok güzel resimler yapardı.
Bazen onun ögretmenim olmasını isterdim.Öyle güzel anlatır,eğlendirerek öğretirdi ki hiç sıkılmazdım.Bir sevgilisi vardı,çok iyi bilemiyorum ama tahminimce uzaklarda bir yerdeydi.Çünkü bizim evimize zaman zaman mektupları gelirdi.Kendi evinin adresini veremeyeceğinden dolayı annemden böyle bir yardım istemişti.
Bir gün mektubu alıp okuduktan sonra,sevinçten haykırdı,anneme sarıldı.'Geliyormuş' dedi.
Ben çok anlam veremesemde gülümsedim.Elimden tutup, anneme ;
-Biz biraz dolaşalım abla,hem dondurmada yeriz, dedi.
Yolda kıpır kıpırdı,sürekli beni öpüyor,şarkılar mırıldanıyordu.O akşam benide bir heyecan sarmıştı,anlamsız.
Parkta bir banka oturduk,
-Hadi aspirin oynayalım dedi.
Bu bir tür oyundu,ben içimden bir rakam tutacaktım o bilmeye çalışacaktı,üç defa bilemezse yenilmiş olacak ve sonra o rakam tutacaktı.
Çok zevkli olmasada,O'nunla herşey eglenceli oluyordu.Çünkü beni hep anlıyor,dinliyor ve güzel şeyler ögretiyordu.Seviyordum İlknur ablayı.İnsan gibi insandı bana göre.
Aspirin oynamaya başladık,tuttuğu rakamı bir türlü bulamıyordum.
Güldü,
-Ben rakam değil,bir isim tuttum, 'Doğan' dedi.
-Hmm bir kuş ismi dedim, yırtıcıdır.
-Çok bilmiş seni,evet bir kuş türüdür.Ama aynı zamanda benim sevdiğim erkeğin ismi dedi ve tuttu elimden eve döndük.
O gece yakında İlknur ablanın evlenebileceği düşüncesine kapıldım,acaba gider mi?uzaklaşır mı? diye çok düşündüm.Üzülürdüm o giderse..
Bir akşam İlknur ablanın annesi Seval teyze bütün mahalleyi ayağa kaldırdı,kızını arıyordu.
O gece İlknur abla eve gelmemişti.
Ertesi günde..
Sonraki günde..
Polise haber verdiler,hastaneleri aradılar,tüm akraba ve arkadaşlarıyla görüştüler.
Annemde çok üzgündü.Ama sanki birşeyler biliyor ve saklamak zorundaydı.
Bende çocuktum ne yapabilirdim ki,İlknur ablanın dönmesini ve onu görmeyi çok istiyordum.
Seval teyze yine bize geldi ve anneme,
-Sana o Doğan denen adamdan bahsetmişmiydi? diye sordu,
Annem odama gitmemi söyledi ve beni uzaklaştırdı.Neler konuştuklarını çok merak ediyordum.
İşte o ismi bir kez daha duymuştum 'Doğan'.Sevdiği adamın ismi.
Uyuyakaldım..
Tam beş gün sonra İlknur ablayı,bulmuşlardı.Kendisi geri dönmemişti ama reşit olmadıgı için polis takip etmiş ve izini bulup ailesine teslim etmişti.
Amcası ve annesi tarafından öldüresiye dövüldü.Nerden mi biliyorum?
Herkesin gözü önünde,sokak ortasında tekmeler indi sırtına.
Amcası, yarın hastaneye götürüleceğini söyledi,öfkeyle..
Çok ağladım,neden hemen götürmüyorlardı hastaneye.Onun canı yanmıştı,kafasını hiç kaldırmadı,kimseyle göz göze gelmedi.
Sürüklenip evlerine götürüldü.
Ben yarın herşeyin düzelebileceğini ve hastaneye götürülüp iyileşeceğini düşündüm.Nasılsa geri gelmişti artık..Affederlerdi anneler,evlatlarını.
Benim annem hep affederdi çünkü..
Ama cahiliyet esir almıştı o insanları,o anne kızını affetmedi.
Hastaneden dönünce,İlknur abla yine dövülmüştü.Eve hapsedildi.Onu hiç göremiyorduk.
Annem,ziyarete gitti.Döndüğünde aglıyordu.İlknur ablanın nasıl oldugunu sordum.
İyi dedi ağlayarak, 'Babası olsaydı keşke' ..
Sonra elimi tutup, 'Sen düşünme bunları,İlknur ablan iyi,belki yarın bize gelir' dedi.
Ben 'babası olsaydı keşke'sözüne takıldım, Arif amca çok düşkündü kızına.Evet,belki herşey daha iyi olabilirdi.Benim babam Arif amca gibi değildi ama iyi bir annem vardı.
Bu yaşananlardan ne kadar uzak tutulmaya çalışsamda,herşeyi anlıyordum.Kafam karmakarışık olmuştu.Sokak ortasında yaşanan vahşet görüntüsü,hala silinmedi hafızamdan.
Sonra unutuldu yaşananlar,İlknur ablayı yine görmedim ama artık buna alışmaya başlamıştım.
Komşularımız yine geliyordu bahçemize,çay ve yanında güzel ikramlar..
Hiç konuşulmuyordu İlknur abla artık.
Annemin belki gelir sözü,hep aklımdaydı.O benim en iyi arkadaşımdı.Bekliyordum elbette.
Ama gelmedi.
Sabah saatlerinde,herkes sokağa fırlamıştı o gün.İlknur ablaların evinin önünde,bir ambulans vardı.
O'nu hastaneye götürdüler.Herkes aglıyordu.İntihara kalkışmış ve bileklerini kesmişti İlknur abla.
Herkes birşeyler söylüyordu haykırarak..Değdimi şimdi?Ne suçu vardı kızın? Bıraksaydınız evlenseydi gibi..
Sonradan anladıgım, Doğan diye bahsettiği sevgilisiyle kaçmış ve İzmir'e yerleşeceklermiş.Fakat yaşından dolayı ailesine teslim edilmiş,ailede sevdiği adamı istememiş..gibi klasik bir hikaye.
Ama dram dolu,acı dolu,cehalet dolu bir hikaye.
İlknur abla bir zaman sonra iyileşti.Ama ben onu hiç görmedim.
Son oyunumuzdu aspirin oyunu,ondada mızıkçılık yapmış ve rakam yerine sevdiği adamın ismini tutmuştu içinden..Bana göre yırtıcı bir kuş ismi dediğimde gülmüştü hani...
Çalışmaya başlamış ve tekrar evi terketmiş..Nedendir bilmiyorum evli bir adamla hemde.
Bizde o sene içerisinde ,mahalleden başka sebeplerle taşındık.
O'nu hiç görmedim bir daha.Çocuklugumda oldugu gibi hala..Sadece haberlerini alıyorum.
Kayıp bir hayattı onunkisi, babasının ölümüyle hayat onun için zincirleme kazalarla doluydu.
Onu tüm bunlara iten sebepleri görememişti hiç kimse.
Ben görüyorum ve yazmak istedim.
Onun hayatı çok daha iyi olabilirdi.Çok zeki,çok güzel bir kızdı O.
Şimdi Akdeniz'de bir şehre yerleşmiş,yalnız yaşıyormuş.Ailesiyle hala görüşmüyor.
Bunu nerden mi biliyorum? Onu benim gibi anlayan birinden duydum .Annemden!
İlknur ablalar gibi sürekli çekiştirilip,hırpalanan tüm hayatlara bol şans..


F.T.

2 Aralık 2010 Perşembe

Büyük insan olmak..

Küçük insanlar büyük insanlar karşısında aşağılık duygusuna kapılırlar.Ve bununla baş edebilmek için de sahip oldukları tek silah, büyük insanların yaralarını deşmektir.Büyük bir insan yara aldığı zaman küçük insanlar akbabaların leşe hücum ettiği gibi hücum ederler ona..Büyük insan küçük insanlara onların yöntemleriyle karşılık vermez.Kendi yaralarını iyileştirmeye çalışır.Çünkü bunu yaparsa bilir ki küçük insanların silahlarını ellerinden almıştır...

Beni böyle sev seveceksen,oldugum gibi göreceksen


İnançlarım,özgürlüğüm uğruna nelerden vazgeçtiğimi tek tek sıralamayacağım şimdi.

Zorlama kendini,böylece sevemiyorsan beni.

Böyle işte,aynen oldugum gibi!

Bir gün öleceğim ben,yaşlandığımda gençlere bakıp iç çekeceğim,özleyeceğim geçmişi.Anılar canlanacak gözümde..

Ben öleceğim diyorum alıyor mu kafan?

İşte bu yüzden kimliğimi çalmaya kalkma.Değiştirmeye çalışma beni.

Sevgime bak,sımsıkı sarılmamın hiç mi önemi yok?

Senin istediğin gibi olmam mı?Mutlu olmam mı önemli?

Kuklalara bak,bazıları çok şirin,sempatik görünselerde ruhsuz değiller mi?

Benim bir ruhum var.Tıpkı senin gibi..

Güzelsek seninle,değiştirme eşlik et gülümsememe..