8 Ağustos 2010 Pazar

Bana birşeyler al

Yazın en sıcak günlerinden biri,Ağustos'un kavurucu sıcağında tam önümde bir anne ve iki küçük çocuğu yürüyordu.
En küçük olanı,sapsarı,bukleli saçlarıyla kız gibi bir erkek çocuguydu.
Anne hızla yürüyor ve çocugunun elinden tutmuş,sürüklüyordu hiç bakmadan..
Çocuk ise sürekli birşeyler mırıldanıyor,ağlamaklıydı.
Yaklaşınca daha net duymaya başladım,
'Anne bana birşeyler al' diyordu.
Anne duymuyordu,duysada belki ilgilenmiyor,belki de imkansızlıklar işte..
Çocuğun ağlaması o kadar rahatsız etti ki,hızlandım yürüyerek önlerine geçtim.
Bende mi duymuyordum?Duyuyordum..Ama tabii yapılacak birşey yoktu.Çekindim.
Çocuk devam ediyordu,aynı ses tonuyla;
'Anne bana birşeyler al,birşeyler al,anne bana birşeyler al...birşeyler..'
Bu sözler duyanları ancak rahatsız ediyor olabilirdi,annesinin imkansızlıgını yüzüne vuruyordu bu sözler,benimde hiçbir şey yapmayışımı belki..
Tıpkı hayat gibi!
Eve gelip,kapı girişinde kendi kendime;
'Hayat bana birşeyler al,birşeyler al,birşeyler..'diye geçirdim içimden.
Duymayacak,ama bende susmayacağım.

Hiç yorum yok: